Kur an ı kerim kim tarafından kitap haline getirildi

Kur’ân’ın toplanması, mushaf hâline getirilmesi demektir. Hz. Peygamber (a.s.)’e inen ayetler; ince ve yassı taşlara, kaburga kemiklerine, derilere, kağıtlara, hurma dallarına vb. şeylere yazılıyor ve muhafaza ediliyordu. Ayetler, inmeye devam ettiği için Peygamberin sağlığında Kur’ân, mushaf haline getirilmemişti. 

Hz Peygamber (a.s.)’in vefatından altı ay sonra, Yemâme savaşında bir çok hafızın şehit olması üzerine Hz. Ömer’in teşvikiyle Halife Hz. Ebu Bekir, Kur’ân-ı mushaf haline getirme kararı aldı ve bu görevi, Peygamberin Kur’ân’ı vahiy meleği Cebrail’e son okuyuşunda hazır bulunan, vahiy kâtibi ve hafız olan Zeyd ibn Sabit’e verdi. Zeyd, titiz bir çalışma ile Kur’ân’ı mushaf haline getirdi ve halifeye teslim etti. Bu mushaf, Hz. Osman zamanında yine Zeyd ibn Sabit’in başkanlığında Abdullah ibn Zübeyr, Sâid ibn As, ve Abdurrahman ibn Hâris’den oluşan bir komisyon tarafından çoğaltıldı. Yer yüzündeki bütün mushaflar, bu ilk mushafların aynıdır.

  • çok şüpheler içeren bir süreçtir. halife osman zamanında yapılan tasnifte kur'an' ın üzerine yazıldığı tüm deri ve kemikler şüphe doğurmaması(!) namına yakılmış ve ortada peygamber zamanında indirilmiş sonradan deriler ve kemikler üzerine hafızlar aracılığıyla geçirilmiş ve son olarak bir kişi tarafından tasnif edilmiş değişmezliği veya değişmemişliği sugötürmez(!!) tek bir kitap kalmıştır.

    aha başlık başıma kalmış...

  • kendi kendine düşünülmek yerine konuyla ilgili kitaplar incelenirse sıralaması gayet rahat anlaşılabilecek, sır olmayan hadise

  • sanıyorlar ki kitap diye bir şey peygamberimizden sonra icat edildi. ne saçma adamlarsınız, milattan önce 2000'den kalma dev kütüphaneler bulunuyor, peygamberimiz zamanında antlaşmalar yapan kocaman bir devlet kuruluyor, ve adamlar kitap nedir sayfa-yazı nedir bilmiyor(!)

    devlet kuruyorlar ama kuran sayfalarının yanına cilt çekmeyi beceremiyor. hı hı evet, taşa sopaya yazıyorlar, bu kadar salaklar, kitap diye bir şey hiç ortalıkta yok, tevrat- incil o dönemde kitap halinde ve yahudi din adamları vs müslümanların yanına rahatça ellerinde kitapları ile gelirken, müslümanlar yazı bilip sayfa bilip, onları kitap haline getirmediğinden kuran kitap olamıyor (!) adamlar o dönem en kaliteli derilere sahip. mantığını çalıştıran onların döneminde kuran sayfaları ve cildi şimdikilerden çok çok daha kaliteli olduğunu bile anlar. adamlar o dönem bir sürü şeyi kitaplaştırabiliyor ama kuran'ı kitaplaştıramamışlar size göre, ilginç bir mantık.

    siz de peygamberden sonra 100 yıl sonra kuran kitaplaştırıldı palavrasına inanıyorsunuz. ya hu yanına bir cilt çekeceksin ya bu kadar basit. adamlar çok kompleks bir şey yapacaklar sanıyor. kuran zaten sayfa sayfa hazır. ve kendisinin sayfa sayfa olduğunu söylerken bazı ayetlerde kitap olduğunu söylüyor (!) kitap olmayan bir şey kendisinden kitap diye bahsedebiliyor??? kitap olmaya hazır halde gelen sayfalar var ve son ayet gelene kadar kitap olmak için hazırlanıyor. son ayet geldiğinde de kitap tamamlanmış oluyor.

    yanına da cilt çek sahne bitti, nokta! the end.

    peygamber zamanında kuran'ın sayfalar halinde peygamberin elinde olduğu kuran'da anlatılmaktadır. kuran, peygamber zamanında kağıda bile geçmedi, taşa sopaya yazıldı diyenlere ithaf olunur:

    beyyine suresi:

    2. tertemiz sahifeleri okuyan, allan tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
    3. o sahifelerde, en doğru hükümler vardır.
    4. kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.

    daha geçen gün, milattan önceden kalma bir kütüphanenin 500.000 kitaba sahip olduğu tespit edildi. üstelikte bu tespit, kütüphane kaydına bakılarak yapıldı.

    peygamber zamanında görüyoruz ki yahudilerin hristiyanların elinde kitap halinde incil tevrat varken, müslümanları kitap nedir sayfa-yazı nedir bilmez halde gösterip ama okuma-yazma bilmelerinden bahsetmek aşırı saçmadır.

    çok iyi bilinen bir bilgi vereyim: yazı-kağıt-kitap-sayfa binlerce yıldır biliniyor.

    okul, eğitim vs gibi kavramlar antik yunan'dan beri var.

    mezapotamya bölgesinde mısırlıların en kaliteli kağıtlar, özel mürekkepler kullandıkları biliniyor.

    kuran, kendisinin sayfalara geçtiğini bahsediyor ve kendisinden kitaben (kitap) diye bahsederek kitap olduğunu söylüyor ki bu da kitaplaştırılma sürecinde olduğunu açıkça gösteriyor. son ayet geldiğinde kitap tamamlanmış olacak ve artık tam bir kitap olmuş olacak demektir nokta.

    kitap diye bir şeyden habersiz olmayan çöl adamları, altı üstü yanına deriden bir cilt çekecekler, evet kardeşim, bak bu kadar basit. şimdi aklettin.

    peygamber zamanında zaten kitap haline getirildiği hem mantıken hem de en önemlisi kuran'dan çıkarımımla anlıyorum.

    ve hattaaa, diğer kaliteli, gerçek müminlerin kuran'ı çoğalttığını da düşünüyorum.

    niye ebubekir denen zat sadece kendisine alsın? tek mümin o mu çevrede? o kadar savaşa giden, savaşa gidemediği için ağlayan müminlerden bahsediliyor kuran'da.

    kuran okumak tüm müminlere farz. kuran tamamlandığında, ne yani kuran okumak istediklerinde peygamberin evine mi gidecekler illa? her gün mü? sabah namazı vaktinde (fecr vaktinde) tüm müminlere kuran okumak, bizzat kuran'da emirdir, o vakit geldiğinde bu apaçık farz olan emri nasıl yerine getirecek müslümanlar? peygamber akıl edemiyor mu, hem sabah namazı vakti kuran okumak diye emir geliyor, hem evlerinde mümin olan insanların okuyacak ayetlerin yazıldığı sayfa/kitap vs yok.

    illa peygambere gidip dinlemeleri mi lazım?
    ezberlemek daha zor kağıda geçirip kitap haline getirmekten.
    ezberleyene kadar kaç kere gidip gelecekler peygamberin yanına?

    kuran korunmuş ve peygamber zamanında kitap olmuş.

    peygamber akıl edemedi, ebubekir akıl etti öyle mi?

    kitap yüklü eşekler diye bir ayet vardır kuran'da. belli eşekle deve ile kitap bile taşınıyordu.

    peygamberin birden fazla eşi ve birden fazla evi var (ahzab 53) kuran'a göre. mümin olan bu kadınlar, niye kopyalamasın? tamamen medeniyetsiz diye kandırıyorlar bu adamları da. bilgileri bizim kadar olmayabilir ama medeniyet yoksunu da değiller. yok neymiş, tuvaletten sonra bile el yıkamayı bilmezlermiş. hmmm evet, o yüzden tifodan dizanteriden kırılmıyordu ortalık. evet ipek, kumaş, koku, sabun, misvak, ayna, tarak gibi bir sürü kişisel bakım ve güzellik ürünü var ama el yıkamayı bile bilmiyorlar.

    antropolojik açıdan, kitap haline getiremediler demek çok mantıksız bir akıl yürütme yolu. gerçek bir sosyal bilimci, gerçek bir bilim adamı, kitap yapmamaları manasız diyerek akıl yürütür.

    kuran kendisine kitaplaştırılma halinde olduğu için kitaben diyor.

    kuran'a göre peygamber sahifelerden okuyor, ama hadislere göre böyle bir şey yok, ezberletiyor, öldükten sonra ilk defa sayfalara yazılıyormuş vs, o zaman ayetlerde niye sahife deniyor?

    bu saçma mantıksız iddiaları hadislerden öğrendiğiniz için kafalar bulanıyor, oysa hadislerde bir sürü kendi içlerinde ve kuran ile çelişki vardır, kesin delil değillerdir.

    savaşa çıkıyorlar, geride savaşa katılamayan bir sürü kadın-erkek mümin kalıyor. kuran okumak farzken onlar nasıl okuyacak bu soru kitap yazı kağıt bilen bir topluluğun aklına gelmedi mi yani? zanaata, ticarete, kumaş üretmekten, devlet kurmaya, kervan yürütmeye aklı kesen halk; borç hukuku bilen ticaret kaydı yapan halk, ayet-i kerimeleri yazmayacak?

    bu insanların çölde maymunlar gibi başı boş imkansızlıkla yaşayan dilenci gibi pislik açlık içinde gezen bir halk oldukları empoze edildiği için normal bu düşünceler...

    lakin, hadisler (uydurma rivayetler) içinde kuran'ın kitaplaştırılması hep çelişkili. önce peygamber zamanında kızı ve kızının eşi evde kitaptan (evet bildiğin kitaptan) kuran okurken, hamza dışarıdan duyup müslüman oldu rivayeti var (peygamber döneminde). hem de peygamber öldükten sonra kitap oldu, hem 72 hafız vardı rivayeti var aynı anda 4 hafız vardı rivayeti de var. ee biz bu saçmalıklar ve çelişkiler silsilesi rivayetlere mi inanacağız, kuran'a mı, kuran'ın mantığına mı?

    kur'an'a dönün.
    uydurmaları bırakın.

  • derler ki,
    a) hz.ebubekir, yemame savaşında bir çok hafızın şehit düşmesi üzerine ve daha başka savaşlarda olabilecek fiili durumları da dikkate alarak kur’ân ehlinin ölümü yüzünden kur'ân'dan birtakım âyet ve surelerin kaybolacağı korkusuyla, kur'ân'ı toplayıp bir araya getirtti.

    soru: hafızlar ölmeseydi kuran yine de kitap haline getirilir miydi?

    derler ki,
    b) hz.ebubekir bu toplama işini, kuran surelerinin ayetlerini, peygamber’in bildirdiği sıraya göre tertip ederek yapmıştı.

    soru: madem peygamber böyle bir sıra bildirmiş, demek ki kitap haline gelmesini/toplanmasını istemiş.
    o halde bu "hafızlar öldü o nedenle toplandı" rivayeti ne oluyor?
    zaten kitap haline getirilmesi istenmiş gibi bir durum var ortada.

    bir de şöyle bir rivayet var,
    hz. ömer, hz. ebubekir'e "inen ayetleri kitap haline getirmeyi" teklif ettiğinde,
    hz. ebubekir diyor ki: "resulullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin"

    madem surelerin sırasını bile peygamber ölmeden önce belirlemiş,
    hz. ebubekir neden şaşırıyor, çekiniyor?
    bu sıralama başka ne için yapılabilir ki ?
    zaten vahiyler deri, kemik, ağaç dalları, yapraklar üzerine yazıya dökülmüş.
    2 kapak arasına getirmek mi sorun?

    tanım: onlarca soru işareti barındıran, tarihin akışını değiştiren olay.

  • peygamber öldükten sonra
    "resulullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin" vb. tereddütler,
    etraftan ayetleri toplamalar,
    eksik var mı yok mu tartışmaları vs..
    kitap haline getirilme işinin önceden planlanmadığı kuşkusunu yaratan hadise.

    oysa vahiy taaa 23 sene önce inmeye başladı.
    bu 23 sene boyunca "vahiy tamamlandığında bunların kitaplaştırılacağına dair bir karar" olsaydı,
    23 sene boyunca bu kitaplaştırmanın nasıl yapılacağı
    en ince detayına kadar planlanıyor, heyecanla ve şevkle hazırlıkları yapılıyor olmalı değil miydi?
    23 yıl. düşünün. mesela 1994 yılında inmeye başlamış vahiyler, 94'ten beri, bitince kitaplaştıracağımızı biliyoruz. yıl olmuş 2017, diyoruz ki,
    "kitaplaştırsak mı acaba?" "eksikler var mı bir bakalım, etraftan toplayalım vs.."

    oysa normalde dini kaynaklarda şöyle yazması gerekmez miydi:
    "peygamberin hayatı boyunca özenle yazdırdığı
    ve evinde koruma altında bulunan tüm vahiyler,
    o ölür ölmez derhal kağıda geçirildi"

    ama böyle değil.

  • kuran'ın ilk hali küçük taşlar, deri, ağaç parçası ve kemik gibi nesnelere yazılıydı.(kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. ayetler “lihaf” (küçük taşlar), “rıka” (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), “ektaf” (deve ve koyun kemikleri), “usub” (agaç parçası” gibi nesnelere yazılmıştı.)

    kuran'ın ikinci versiyonu(derlemesi = değişimi)ebubekir döneminde yapıldı.(buhari’nin yer verdiği bir hadise göre; “dinden dönüş” (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. kuran’ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden kuran’ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. hattaboğlu ömer durumu ve konunun önemini halife ebubekir’e anlattı. ayetlerin derlenmesini önerdi. halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

    “peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?” diye düşünüyordu. ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de zeyd ıbn sabit’e görev verildi. zeyd “ebubekir bana ‘sen akıllı bir gençsin. peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. araştır ve topla kuran ayetlerini’ dedi, tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. yani kuran’ı derlemek kadar.” diyorama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:)

    kuran'ın üçüncü versiyonu: osman dönemindeki yazmalar.

    kuran’ı ezberlemiş olan hafızların müslümanların yaptıkları savaşlarda özellikle de el yemame savaşında ölmeleri üzerine ömer, ebu bekir’e kuran’ın bir kitap halinde toplanmasını önermiştir. bunun üzerine ebu bekir, zeyd ibn sabit’e kuran’ı kitap halinde toplatmıştır. bu kuran, ebu bekir tarafından ölünceye kadar muhaza edilmiştir. ebubekir öldükten sonra kuran’ı ömer korumaya almıştır. ömer öldükten sonra, ömer’in kızı ve muhammed’in eşlerinden olan hafsa tarafından muhaza edilmeye başlanmıştır. ancak, bu kuran da, halife mervan ıbn hakem tarafından hafsa’dan alınarak yakılmıştır.

    “kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, tevbe (beraat) suresinin sonunu, ebu huzeymetu’l-ensari’de buldum. ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı”. zeyd, bu parçanın tevbe suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129.ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu.

    böylece zeyd, kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

    ebubekir döneminde yazılan kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı müslümanlar arasında tartışmalıdır. o döneme ilişkin kaynaklardan buhari’nin “e’s-sahihi”nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla kuran’ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. aynı zamanda, peygamber dönemindeki “hafız”ların, yani kuran’ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. buhari’nin “e’s-sahih”inde geçen hadis şöyle:

    birinci hadis: amr ıbnu’l-ass anlatıyor: peygamberin “kuran’ı dört kişiden alın, abdullah ıbn mes’ud’dan, salim’den, muaz’dan ve übeyy ıbn ka’b’den” dedigini işittim. (buhari, fadailu’l-kuran 8.)

    ikinci hadis: enes anlatıyor: “peygamber öldüğünde, dört kişiden başka kuran’ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. ebu’d-derda, muaz ıbn cebel, zeyd ıbn sabit ve ebu zeyd.” (buhari.)

    üçncü hadis: katade’den aktarılıyor: “malik oğlu enes’e; ‘peygamber döneminde, kuran’ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?’ diye sordum. şu karşılığı verdi: ‘dört kişi. tümü de medine’li. übeyy ıbn ka’b, muaz ıbn cebel, zeyd ıbn sabit ve ebu zeyd (buhari, aynı yer, müslim 2465. hadis.)

    bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman peygamber döneminde kuran’ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: ıbn mesud (birinci hadiste), salim (birinci hadiste), muaz ıbn cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.)

    islam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların “dinsizlerin işine yaradığını” ileri sürerler. suyuti, el itkan, mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.)

    il itkan’da daha başkalarının da kuran’ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, kuran’ın tümünü ezberleme işini peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (el ıtkan, 95-9ö.)

    zeyd ıbn sabit, herhangi bir parçayı kuran’a geçirmek için “iki tanık” koşulu koymuştu. ancak bir tanıkla kuran’ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. örneğin, ube huzeyme’de bulduğu ve tevbe suresi’nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

    kuran’ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. bu işe girişildiğinde ömer ile zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, “herkesin peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini” istemişlerdi. başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. derlenip yazılan sayfalar, ölene dek ebubekir’in yanında kaldı, sonra ömer’in (halife) yanında bulundu. o da ölünce, kızı hafsa’ya verildi.
    buhari’de yer alan bir hadis şöyle: ermeniyye ve azerbaycan’ı ele geçirmek için savaşılıyordu. huzeyfe, ıbnu’l-yeman, halife osman’a geldi. müslümanların okudukları kuran’lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, “emire’l-mü’minin! bu ümmet, kendisinden önceki yahudiler ve hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!” bunun üzerine osman, hafsa’ya adam gönderdi, başka kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. “iş bitince sana geri gönderirim” dedi. hafsa da gönderdi o sayfaları osman’a. osman, hemen zeyd ıbn sabit’e, abdullah ıbn züyebr’e, sa’d ıbnu’l-as’a ve hişam oglu haris oğlu abdurrahman’a buyruğunu verdi. onlar da hafsa’dan getirilenden alıp kuran nüshalarını oluşturdular. osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: “(medine’li) olan zeyd ile, kuran’dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı kureyş dili ile yazın. çünkü kuran sadece kureyş dili ile inmiştir.”

    onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. sonunda (esas) sayfalardan kuran nüshaları oluşturup işi bitince, osman, söz konusu sayfaları (hafsa’dan getirilenler) geri gönderdi. alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. ve bunların dışında kalan her bir kuran sayfasını ya da mushafı buyurup yaktırdı.(bkz: buhari, e’s- sahih, kitabu fedaili’l-kuran/3.)

    buhari’nin kendisine anlatılan çabalardan ve “kureyşli olanlarla olmayanlar arasında” belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, hafsa’daki mushaf’tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

    ileri sürüle gelen “aynen kopya edildiği” ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de “ağız (şive) farklarından dolayı” diye gerekçe gösterilir. ancak, dr. suphi e’s-salih, mebahis fi ulumi’l-kuran (beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. dr. suphi’ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. o zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. kısacası, halife ebubekir döneminde oluşturulan “mushaf”, istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı.

    birinci derlemenin yakılmasındaki amaç:

    ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen hafsa idi. bu koruyucu ölünce, kuran’ın tanrısı “kuşkusuz zikr’ı (kuran’ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz” (hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. mervan ıbn hakem, “sandıktan” aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. mervan’ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: “bunu yaptım, çünkü, onda yazılı olanlar, resmi (imam) mushaf’a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) mushaf hakkında kuşkuya düşerler.” (bkz. dr. subhi e’s-salih, mebahis fi ulumi’l-kuran, s.83. dayandığı kaynak: ıbn ebi davud, kitabu’l-mesahif, s.24.) oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. çünkü, ilk derleme ile, sonraki (osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) “mushaf” arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? ilk derlemede bulunmayan eklemeler ya da kuran‘dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?)

    emevi halifesi mervan:

    "onda yazılı olanlar, osman tarafından yazdırılan mushaflara geçmiştir. artık ona gerek kalmamıştır. yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(kaynak: ib ebi davud, leiden 1937, yay.,s.243-suphi e's-salih mebahis fi ulûm-il kuran).(https://i.hizliresim.com/p5dpmj.gif)

  • kur'an'ın iki kapak arasında toplanması hz. ebubekir zamanına rastlar. evet dediklerini gibi yemame harbinde kuranı ezbere bilen 70 sahabe şehit olunca hz. ömer endişelenerek halifeye başvurur. 4 aşamalı bir kontrol sonrasında kur'an ilk defa iki kapak arasında toplanarak mushaf haline getirilir. bu aşamalar şöyle:

    halife ebubekir'in emriyle zeyd bin sabit başkanlığında hz. osman, hz. ali, talha, ibni mesud, übeyy bin kab, halid bin velid, huzeyfe ve salim'in aralarında bulunduğu 10 kişilik bir sahabe heyeti hz. ömer'in evinde toplanarak kur'anı iki kapak arasına getirmişler. (1. kontrol)

    sonra bu farklı farklı şeylere yazılmış şeylerin bir araya getirildiği bu cildi diğer hafız sahabelere okumuşlar ve her ayet için iki hafız sahabenin şahiliğini almışlar. (2. kontrol)

    sonra yazısının güzelliği meşhur said bin as bunları kağıt üzere kaleme alarak temize çekmiş. sonra bu nüsha da genel bir toplantıda sahabeye okunmuş. itiraz eden olmamış. (3. kontrol)

    sonra ise 33 bin sahabe bu nüshayı incelemiş ve bu nüshanın her harfinin tam tamına yerinde olduğuna sözbirliği yapmışlar. (4. kontrol)

    sonra bu mushaf hz. ömer'e verilmiş, o vefat edince ise kızı ve aynı zamanda hz. peygamberin hanımı olan hz. hafza'ya emanet edilmiş

    hz. osman ise bu mushafı çoğaltan halifedir. o olay da şöyle oluyor:

    hz. huzeyfa islamiyet sınırları genişleyince uzak yerlerde kur'an'ın sürelerinin farklı tilaveti edildiğini farketmiş. bunun üzere halife hz. osman'a başvurmuş.

    hz. osman yine zeyd bin sabit risayetinde abdullah bin zübeyr, said bin as, abdullah bin haris'ten mütevellit bir heyet kurmuş.

    hz. hafsa'daki mushaf getirilmiş, bu mushafta birbirinden ayrı olmayan sureler, kureyş lehçesine göre birbirinden ayrılarak sıraya konmuş. bu sıraya konmada sürelerinin uzunlukları ve birbiri ile ilişkileri dikkate alınmış.

    (burda dikkat... hangi ayetin hangi sure içinde olacağı ilahi vahiyle belirlenmiştir. ayetler nazil oldukça hz. peygamber, bu ayet şu sureye dahildir, derdi. hz. osman döneminde yapılan surelerin sıraya dizilmesinden ibaret.)

    sonra bu nüsha çağaltılarak islam. devletinin uzak diyarlarına gönderilmiş.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.